İdea Yayınevi / Küreselleşme
site haritası  
 
TARİH VE KÜRESELLEŞME
Aziz Yardımlı
TARİH İDEASI

Tarihin ereği Tin olarak insanı eksiksizliği içinde yaratmaktır.
Tarih Bilimi görgül-göreli karakterini kavramsal karaktere yükseltmelidir.

Tarih Bilimi felsefi bir bilim olarak İstenç kavramının tam açınımını, tam olgusallaşmasını nesnesi olarak alır. Hak, Ahlak ve Törellik kavramlarının Dünya-Tininin gelişim sürecinde kendilerini tam açınımlarına ulaştırmaları zamansal bir süreçtir ve Tarih Biliminin yapması gereken şey bu süreci Hak, Ahlak ve Törellik kavramlarının gelişim süreci olarak aklamak, zorunluğunu göstermektir. Tarihte a priori olan, Tin ile birlikte verili olan yalnızca bu nesnel kavramlardır, ve bu kavramların insan bilincinde tam içerikleri ile açınması tarihsel süreci anlaşılır ve bilinebilir kılmanın da olanağıdır.

Birincil Kavramlar
Tarih, Tin (ve Doğa), Hak, Ahlak, Töellik; Süreç, Gelişme, Erek; İstenç, Özgürlük, Eşitlik; Despotizm, Despotik Toplum; Yurttaş ve Yurttaş Toplumu;  Devlet, Egemenlik, Politika

Küreselleşme modernleşmenin ereğidir. Küreselleşme herşeyden önce tarihsel bir süreçtir ve bilgisi Tarih konusunda bir görüşü, bir tasarımı, bir sanıyı değil ama Tarihin Bilgisini, Tarihin kendinde ne olduğunun kavranmasını öngerektirir. İnsanın özsel olarak ussal bir varlık olduğu ve buna göre Tarihinin de ussal olduğu düzeye dek —

Tarih

  1. Yeryüzünde bir gizillik olarak ortaya çıkan Tinin doğal insan durumundan uygar/tinsel insan durumuna gelişme sürecidir.
  2. Özgürlük insan özünün edimselleşmesi, varoluşa çıkmasıdır. Bir gelişim süreci olarak Tarih özgürlüğü gerektirir, çünkü özgürlük istencin edimsel ve etkin olması, sürekli olarak kendi gizilliğinde bulunan içeriği ortaya çıkarmasıdır.
  3. Kültürel sağlamlığın anlamı bir kültürün kendini değişime kapaması ve tarihsel olarak engellemesidir.
  4. Tarihsel değişim ve gelişim kültürel biçimlerin kendilerini saklamalarını değil, tam tersine yeni ve daha yüksek kültürel biçimlere doğru ortadan kaldırmalarını gerektirir.
  5. Çin ve Hindistan kültürel sağlamlığın ve buna bağlı olarak tarihsel gelişimin durdurulmasının başlıca örnekleridir; buna karşı eski Mısır, Yunan kent-devletleri, Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu tarihsel olarak ortadan kalkmanın ve geri kültürel biçimlerin yerlerini daha yüksek kültürel biçimlere bırakmalarının örnekleridir.

Tarihsel gelişim tinin kendi gizilliğinin açınımı olduğu düzeye dek yalnızca özgürlüğe, istenç ve duyunç özürlüğünün engellenmemesine gereksinir. Bu nedenle Dünya-Tininin özgür gelişimi hiçbir biçimde önderler, öncüler, partiler, ideolojiler gerektirmez. Bunlar bilgisiz despotik bireyler ya da onların özençlerinden doğan eşit ölçüde usdışı programlardır. İnsanlık kendi gelişiminin koşullarını kendi özsel doğasında taşır, çünkü gelişim bu özsel doğanın kendini edimselleştirmesinden başka birşey değildir.

Despotik kültürler bireysel istence, evrensel özgürlük bilincine izin vermedikleri düzeye dek gelişime yeteneksiz tutucu kültürlerdir. Despotizmin yalnızca despotun değil ama halkın bütünsel karakteri olması olgusu despotizmi sürekli kılan etmendir. Bireysel despotların uzaklaştırılması durumunda despotik kültür yalnızca yeni despotik önderler yaratır.

Tutuculuk özgürlük yokluğu olarak despotizmin karakteridir. Tutuculuk bir kültürün değişimi yadsıması, kendini olduğu gibi saklaması olduğu için, tutuculuğun hedefi İstenç ve Duyunç özgürlüğünü bastırmak, toplumsal değişimi değişimin olanağının kendisinde durdurmaktır.

 

ÇOK-KÜLTÜRLÜLÜK (KÜLTÜREL-ÇOĞULCULUK)

Eğer "kültür" sözcüğüne eksiksiz anlamını verirsek ve onu "uygarlık" ile eşitlersek, bugün "kültür" denilen tinsel yapılar gerçekte kültür adını bile hak etmeyen değersiz öğelerden oluşur. Kültürü bu geri şekillenmeleri içinde saklamayı istemek kültür kavramının bilgisizliği ile olanaklıdır.

Modern Yurttaş Toplumunda dinsel, etnik, yerel kültür ayrımları silinir ve insanlar ekonomik ilişkilerine yalın Yurttaşlar olarak eşit haklar ile girerler. Modern Devlette insanların inançları, etnik kökenleri ilgisizdir ve tümü de politik olarak eşitlenir. (Homo sapiensin ırksal türlülüğü kültürel türlülük değil ama doğal türlülüktür.)

Değerler olarak görüldükleri düzeye dek, kültürel ayrımlar modern toplumun içerisinde "topluluklar" olarak tanımlanan kümeleşmelerin karakterlerini belirler. Yine değerler oldukları düzeye dek, bu ayrımlar tutucu olma ve değişime ve gelişime direnme karakterini taşırlar. Modern Yurttaş Toplumunun özgür törelliği içinde kültürel ayrımlar dereceli olarak yiter ve toplulukların göreli türlülüğü toplumun göreli türdeşliği içinde assimilasyon ya da benzeşme süreçleri yoluyla silinir. Yurttaş Toplumunun kendisinin bir gelişim süreci olması benzeşmeyi de göreli kılar ve geri kültürlerin ilerleme sürecinin içerisine girmelerini sağlar.

Modern Yurttaş Toplumu gerçekte yalnızca gerilik anlatımları olan kültürel özellikleri silmesinde, sözde değerleri değersizleştirmesinde nihilist bir süreç olarak yaşanır. Ama kültürel ayrımlar tarafından tanımlanan "kültürel topluluklar" belli bir uyum içinde birarada varolabilseler de, gerçekte bu hoşgörü durumu karşıtlığın ve düşmanlığın askıya alınmasından başka birşey değildir. Hoşgörü kendinde hoşgörüsüzlüğün, hoş görmemenin anlatımıdır. Bu göreli değerler tarafından tanınmlanan toplulukların her biri gerçekte yalnızca başkalarının yadsınmasıdır ve bu özsel tanımama öğesi sık sık kendini ayrımcılığa, açık düşmanlığa ve sonunda giderek kitle kıyımlarına dek yeğinleştirir.

Çok-Kültürlülüğün postmodernist savunusu modern Yurttaş Toplumunun gelişime saltık olarak açık karakteri karşısına kendini tutuculuk olarak gösterir ve postmodernist Michel Foucault’nun İran’daki molla rejimini desteklemesi durumunda görüldüğü gibi, arkaik ve daha geri kültürlere dönülmesini savunduğu düzeye dek, sözcüğün asıl anlamında gericiliğe varır.

Modernleşme yenileşmedir, ve salt yenilik her durumda daha iyi, daha güzel, daha ussal olanı imlemese de, Dünya-Tininin ussal yenileşme ya da modernleşme süreci salt yenilik uğruna yenilik olarak Modernizmden bütünüyle başka birşeydir. Tinin tarihsel gelişimi erekseldir, özgürlük bilincinin kazanılmasını amaçlar, ve belirlenimlerini dışarıdan, postmodernistlerin tutucu ve gerici önerilerinden ya da ideolojik programlardan değil, ama kendi ussal özünden alır. Özsel olarak özgür olan Dünya-Tini özgürlük bilincine doğru ilerlemesinde kurtarıcıya, öncüye, öndere gereksinmez.

 

TARİHİN SONU?

Klasik Yunanlılarda Tarih görüşü yoktur. Tarihe yalnızca bir yineleme kavramınının bakış açısından bakarlar. Çünkü kent-devleti evresinde evrensel bir insanlık kavramı, evrensel bir insan doğası kavramı yoktur, insan özgür bir varlık olarak bilinmez, ve giderek Platon ve Aristoteles bile kölelik kurumunu doğal olarak ve haklı olarak görürler. Onlar için iyi yaşam kent-devletinin sınırları içerisindedir ve daha öte değişim ve gelişim söz konusu değildir.

Benzer olarak modern dönemin başlarında da Tarih görüşleri ilkin bir yinelemeli tarih görüşünden öteye geçmez (örneğin Vico). Voltaire’de tarihsel ilerleme bütün bir insanlığın törel gelişimi olarak değil ama aydın despotun istencinin bir işlevi olarak görülür. Condorcet’de bir ilerleme düşüncesi vardır, ama bu belirsiz, ereksiz bir ilerlemedir. Herder  ‘‘İnsan us ve özgürlük için örgütlenmiştir” der ve insanda gizli olan ve geliştirilmesi gereken birşey olarak insanlıktan (Humanität) söz eder. Aydınlanmacı Kant insanın ussal bir efendinin yönetimi altında olması gerektiğini, insanın yamuk tahtasından düzgün hiçbirşey yapılamayacağını düşünüyordu, ki açıkça evrensel insan özgürlüğü, insan onuru, insanın değeri kavramları ile bağdaşmaz.

Tarih Felsefesi kavramını gerçek biçimi içinde Hegel’e borçluyuz: İnsan özsel olarak ussal ve özgür bir varlıktır ve gizilliğini geliştirmesi salt bir olanak değil ama bir zorunluk sorunudur. Tarih özgürlük bilincinin kazanılmasına doğru ereksel bir gelişim sürecidir. Özgürlüğün bilincini kazanan insan yaşamını gerçek, evrensel, küresel törellik biçimine örgütler.

Fukuyama’nın “tarihin sonu” kavramı tarihin “kapitalizm” aşamasında sona erdiği biçiminde yorumlanırsa, hiç kuşkusuz insanlığı “hırs” dediğimiz kör tutkunun elinde bırakan usdışı bir görüştür ve özgürlük ve istenç kavramları ile bağdaşmaz. Böyle bir son yine ancak korku üzerine dayanabilen bir despotik toplum biçimi olacaktır.

 

LİBERALİZM

“Liberalizm” Özgürlük kavramının kendisinin saltıklaştırılmasını anlattığı düzeye dek soyuttur ve istencin saltık sınırsızlığı olarak istencin saltık belirlenimsizliğinden başka birşey demek değildir. Liberalizm hiç kuşkusuz yalnızca Kapitalin özgürlüğü de değildir. “Liberalizm” ona Marxist önyargının verdiği anlamdan, genel olarak sözde “liberal” politikacılarının olduğu gibi solcu ideologların da kabul ettiği “kapitalizm” anlamından ayrı olarak despotizme, yetkeciliğe, diktatörlüğe  karşı Özgürlük İstencininin ileri sürülmesini, Özgürlükçülüğü anlatır.

 

TARİHİN EREĞİ

İnsanlığın Istencinin bilincini kazanması Tarihin ereğidir. İstenç Özgürlük ile bir olmasından ötürü kendisinden başka hiçbirşey ile sınırlanmamalı, İstenç yalnızca özgür İstenci istemeli, İstenç karşısında yalnızca kendi kendisi ile karşılaşmalıdır.

  1. Hak olarak İstenç Evrensel İnsan Hakları denilen kavram ile birdir. İnsanın ve İnsanlığın Hakkı özdeştir.
  2. Duyunç Özgürlüğü ya da Ahlak olarak İstenç insanın ve insanlığın bir dışsal doğrular ve eğriler, iyiler ve kötüler  yönergesinden özgürlüğüdür. İyi, doğru ve haklı olanın yargıcı insanın eksiksiz olarak özgür ve böylece eksiksiz olarak ussal Duyuncudur.
  3. Törel Yaşam olarak İstenç Aile, Toplum ve Devlet kavramlarının kendilerini realitede eksiksiz olarak edimselleştirmelerini amaçlar.

İstencin özgürleşmesi tarihsel-kültürel ayrımların silinmesini, insanlığın türdeş bir kültüre, gerçek uygarlık biçimine erişmesini imler. Kültürel türdeşlik yoksunluğu kültürel geriliklerin sürmesinden başka bir anlama gelmez.

 

DEVLET VE KÜRESELLEŞME

Devlet İstencin saltık egemenliği, daha güçlüsü olmayan İstençtir. Eksiksiz Özgürlüktür. Realiteleri Devlet kavramına karşılık düştüğü düzeye dek, bir Devletler çoğulluğu salt sözel olmaya başlar çünkü gerçek İstenç ya da eksiksiz Özgürlük bir istençler türdeşliğidir. Eğer tek bir Anayasa, tek bir Devlet kavramı geçersiz sayılacaksa, homo sapiensin bütün doğal türlülüğü içinde, daha az Hak ile, daha az Ahlak ile, daha az Törellik ile yetinecek ırkların olduğunu doğrulamak gerekir. Bu gerçek ırkçılıktır. Dünya-Tininin ereği ideal kültür ya da uygarlıktır ve böyle eksiksiz bir gelişmişlik biçimi politik türlülüğü, politik eşitsizliği olumsuzlar.


Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi / 2014